GENEL KURUL KARARLARINA KARŞI İPTAL DAVASI AÇILMASININ DÜRÜSTLÜK KURALLARIYLA BAĞDAŞMADIĞI HALLER
Anonim şirketteki çıkarlar ve bunlar arasındaki üstünlük. Anonim şirketlerde pay sahiplerine tanınan üstünlüklerden biri de, kuşkusuz, ister bireysel isterse azınlık olarak olsun, genel kurulda çoğunluğun aldığı kararlar aleyhine iptal davası açma yüküm değil, bir haktır. Bu nedenle bu hakkın kullanılıp kullanılmaması pay sahibinin iradesine kalmış olmakla beraber, bundan vazgeçilmesi mümkün değildir. Ancak iptal davası hakkının sınırız bir biçimde kullanılması da mümkün değildir. Anonim şirketler hukukunun oluşumunu etkileyen çıkarlar arasında, çoğunluk ve azınlık çıkarlarından başka, kendini kuran ve işleten üyelerden ayrı bir kişiliğe kimliğe ve amaca sahip olan bir “şirket çıkarının” olduğu da unutulmamalıdır. Bu bağlamda anonim ortaklıklar hukukuna ilişkin yasama faaliyetinin en başta gelen amacı olan “teşebbüsün bizzat kendisini korunması” olgusunun da özellikle göz önüne alınması gerekir. Çünkü herhangi bir olayda sadece çoğunluk ve azınlığın çıkarları dikkate alınır, şirketin menfaatleri dikkate alınmaz ve şirketin faaliyeti son bulursa mevcudiyeti, şirketin varlığına dayalı olan çoğunluktan, azınlıktan ve bunların hak ve çıkarlarından da bahsedilmesi mümkün olmaz. Uygulamada bulunan en tipik örneği, nakdî sermaye aktarımının gerekli ve kaçınılmaz olduğu bir anonim şirkette, esas sözleşmede sermaye artırımının oybirliği veya sermayenin %90-95’ine bağlanması nedeniyle, sermaye artırımının gerçekleştirilememesi durumudur. Bu itibarla, “ teşebbüsün veya işletmenin çıkarı”nın her halükarda dikkate alınması ve hatta buna üstünlük tanınması gerektiği kanısındayım. Aksi halde, şirketin varlığının tehlikeye girmesi veya son bulması halinde, varlığı ve kaderi anonim şirketin varlığına bağlı olan, çoğunluk ve azınlık hak ve menfaatlerinin de ortadan kalkması sonucu doğar. Bu durumun ortakların anonim şirketi kurmalarındaki temel amaca uygun olmadığı açıktır.
Bu açıklamalardan sonra, anonim ortaklık genel kurul kararlarına karşı açılan iptal davalarında, “ dürüstlük kurallarına aykırılık” veya “hakkın kötüye kullanılmasının” varlığına ilişkin temel ilkelerin tespiti anlamında şunları sayabiliriz:
Davacının hukuki çıkarının olmaması. Genel kurul kararının iptalinde, davacının korunmaya değer bir hak ve çıkarının bulunmaması durumunda, açılan iptal davasının, dürüstlük kurallarına aykırılık nedeniyle reddi gerekir.
Sadakat yükümlülüğüne aykırılık. Pay sahiplerinin en önemli kontrol hakkı olan iptal davası açma hakkı, müktesep haklardandır. Ancak bugün genel olarak kabul edildiğine göre, pay sahipliği haklarının kötüye kullanılması yoluyla şirket ve diğer pay sahiplerine zarar verilmesi, pay sahibinin sadakat yükümlülüğünün ihlali anlamını taşır ve iptal davası hakkı, hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olarak kullanılamaz. Özellikle birleşme, devralma veya efektif sermaye aktarımlarıyla ilgili genel kurul kararlarının geri bırakılması sağlanarak, şirket açısından büyük önem arzeden büyük tedbir ve projelerin ertelenmesi, şirketin büyük bir mali zarara uğramasına ve hatta iflasına neden olabilir. Bu bakımdan pay sahibinin sırf kendine özel menfaat temin etmek, meşru olmayan bir çıkar sağlama amacıyla bu davayı bir nevi tehdit aracı olarak kullanarak, iptal davası açması şirketin yaşamı bakımından önemli olan kararların askıda bırakılmasına neden olunması sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil eder. Aynı şekilde “iptal davası hakkı, hissedarın sadakat mükellefiyeti ile çeliştiği yerde sınırlanmalıdır. Pay sahibi büyün tedbirlerinde kendisini mensup olduğu birliğin üyesi olarak hissetmek ve bu birliğe karşı olan borcunu hareketlerinde destur edinmekle mükelleftir. Pay sahibi iptal davası hakkını bencil bir şekilde iradesini şirkete zorla kabul ettirmek maksadıyla yani şirkete olan yabancı amaçlar uğruna kullandığı takdirde, bu hakkın kötüye kullanılmasını teşkil eder. Buna göre, somut olayda, genel kurul kararı pay sahibinin genelde hakkını veya çıkarlarını ihlal etmiyorsa, iptal davasının şirketin maksat ve amacına yabancı gayeler uğrunda açtığının kabulü ile iptal davası hakkının kötüye kullanıldığının benimsenmesi gerekir. Nitekim Yargıtay da bu kararında haklı olarak” şirketin ticaret unvanının değiştirilmesine ilişkin genel kurul kararının, davacının ne gibi haklarının ihlal edildiği açıklanmadan ve yeterli gerekçe gösterilmeden iptalinin doğru olmadığı” içtihadında bulunmuştur.
İptal davasının sadakat yükümlülüğüne aykırı olarak açılmasının, MK m.2/2 hükmündeki “hakkın kötüye kullanılması” hali ile sınırlı olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır. İptal davasının önemine binaen davacının sahip olduğu hisse miktarı veya oranı ya da değerinin azlığı iptal davasının açılmasında bir ölçü olamazsa da hakkın kötüye kullanıldığına dair bir delil olabilir”. Ancak önemli olan TTK m.445 hükmünde öngörülen iptal davasına ilişkin şartların gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Yine de, “bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” kuralının her halükarda yargıç tarafından re’sen dikkate alınması gerekir.
Sonuç olarak, Genel kurul kararlarına karşı iptal davasının açılmasında ferdi çıkarların değil toplumsal çıkarların gözetilmesi daha önemlidir.