MALİ ÇÖZÜM DERGİSİ SAYI- 147 -TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİ KANUNLARI AÇISINDAN SERMAYE VE SERMAYE ARTIRIMI UYGULAMASININ DEĞERLEMESİ

TÜRK TİCARET KANUNU VE VERGİ KANUNLARI AÇISINDAN SERMAYE VE SERMAYE ARTIRIMI UYGULAMASININ DEĞERLEMESİ

ÖZÜ

Faaliyetlerini devam ettirebilmek amacıyla sermayeye gereksinim duyan şirketler, büyüklükleri ile orantılı olan sermaye ihtiyaçlarını ortaklar yoluyla temin etmektedir. Ortaklar, şirketlerin sermaye ihtiyaçlarını öncelikle taahhüt edip daha sonra ödeyebilecekleri gibi doğrudan da ödeyebilirler. Ödeme nakdi olabileceği gibi ayni unsurlardan da oluşabilir.Sermaye tutarları, şirketlerin ana sözleşmelerinde bulunması gereken zorunlu unsurlar arasında yer almakta olup sermaye artırım ve azaltımı işlemleri, şirketlerin kar dağıtımı ve sona erme hükümleri 6102 sayılı Türk Ticaret kanununda (TTK) özel düzenlemelere tabi tutulmuştur. Sermaye artırımına ilişkin esaslar 456-472. İnci maddelerinde düzenlenmiş ve sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır. Vergi kanunları açısından bakıldığında, sermaye artırımı, sermaye azaltılması, kar dağıtımı ve şirketlerin tasfiyesine ilişkin hükümler, vergisel açıdan da farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.Vergi, kamu finansmanını sağlamak için kullanıldığı gibi bazen de teşvik unsuru olarak da kullanılabilmektedir.

Anahtar kelime: Nakdi Sermaye, Ayni sermaye, İç kaynaklar, enflasyon düzeltmesi

1 - GİRİŞ

İşletmeyi kuranlar tarafından, İşletmenin faaliyet konusunun gerçekleştirmek için para mal ve emek koymaları gerekmektedir. İşletmeye konulan para, mal ve emek sermaye olarak tanımlanmaktadır. Sermaye bir iş ya da işletme için yapılan toplam yatırım, üretim araçlarının tümü, kullanılmaya hazır para ve varlıklar olarak tanımlanabilir. Bir işletme ihtiyacı olan sermayeyi nakdi olarak koyabileceği gibi ayni olarak ta koyabilir. Kaynaklarına göre sermaye iç kaynaklardan ve dış fon kaynaklarından sağlanabilir. Sermaye sistemi esas sermaye ve kayıtlı sermaye sistemi olarak ikiye ayrılmış bulunmaktadır. 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu; esas sermaye sistemini kabul etmişti.6102 sayılı Türk Ticaret kanununda ise esas sermaye sistemi ile birlikte kayıtlı sermaye sistemine de yer verilmiştir. Bugünkü konumuzda şirketlerde sermaye artırımı Türk Ticaret Kanunu ve Vergi kanunları açısından değerlemesi yapılacaktır.

2-ŞİRKETLERDE SERMAYE

Sermaye Kavramı, işletmeyi kuranlar tarafından, işletmeye konulan para, mal ve emek. Bir iş ya da işletme için yapılan toplam yatırım, üretim araçlarının tümü, kullanılmaya hazır para ve varlıklar olarak tanımlanabilir.  Bir işletmenin fonları kaynaklarına göre iç ve dış fon kaynakları olmak üzere ikiye ayrılır:

İç fon kaynakları: kuruluş dönemindeki kurucuların koydukları paralar, mallar, haklar, hisse senetleri ve benzerleridir. İşletme faaliyeti sonucunda sağlanan fonlar ise amortismanlar, yedek akçeler, dağıtılmayan kârlardır. 

Dış fon kaynakları: işletmelerin iç fon kaynaklarının yetersiz olduğu durumlarda bankalardan ya da üçüncü şahıslardan vadeleri farklı olarak alınan borçlardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 127'nci maddesine göre Kanunda aksine hüküm olmadıkça ticaret şirketlerine sermaye olarak şunlarda konabilir.

a) Para, alacak, kıymetli evrak ve sermaye şirketlerine ait paylar,

b) Fikrî mülkiyet hakları,

c) Taşınırlar ve her çeşit taşınmaz,

d) Taşınır ve taşınmazların faydalanma ve kullanma hakları,

e) Kişisel emek,

f) Ticari itibar,

g) Ticari işletmeler,

h) Haklı olarak kullanılan devredilebilir elektronik ortamlar, alanlar, adlar ve işaretler gibi değerler,

i) Maden ruhsatnameleri ve bunun gibi ekonomik değeri olan diğer haklar,

j) Devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değer,

Anonim ve Limited şirket ortaklarıyla, komandit şirketlerde komanditer ortakların kişisel emeği ve ticari itibarı sermaye olarak koyamayacakları sadece şahıs işletmelerinde ortakların kişisel emeği ve ticari itibarı sermaye olarak konulabileceği göz ardı edilmemelidir.

6102 sayılı Türk Ticaret kanunun da ise esas sermaye sistemi ile birlikte kayıtlı sermaye sistemine de yer verilmiştir.  Buna göre esas sermaye sistemini kabul eden anonim şirketlerde kuruluştaki esas sermayenin 50.000,00 TL limitet şirketlerde ise 10.000,00 TL olması gerekmektedir. Kayıtlı sermaye sisteminin de ise başlangıç sermayesinin 100.000,00 TL olması gerekmektedir.

6102 Sayılı TTK, şirket sermayesinin tamamının yahut bir kısmının taahhüt edilmesi halinde, nakden taahhüt edilen payların itibari değerinin en az %25 inin tescilden önce, kalan % 75 ini de şirketin tescilini izleyen 24 ay içerisinde ödenmesini zorunlu hale getirmektedir.

Dolayısı ile şirketin tescili için ticaret siciline başvurmadan önce nakdi sermaye taahhüt ödemeleri için şirket adına bankada özel bir hesap açtırılarak, nakdi sermaye taahhüdünün %25 lık kısmı veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek tutarın tescilden önce sadece şirketin kullanabileceği şekilde bu hesaba yatırılarak, banka ödemenin yapıldığına dair ticaret sicil müdürlüğüne hitaben bir mektup düzenleyip kuruculara verecek, kurucularda bu banka mektubunu diğer kuruluş evrakları ile beraber ticaret sicil müdürlüğüne ibraz edeceklerdir. Şirketin ticaret siciline tescil edilip tüzel kişilik kazanmasına takiben durum ticaret sicil müdürlüğü tarafından bankaya yazılı olarak bildirilecek ve bu bildirim üzerine de banka özel hesaptaki tutarı şirkete ödeyecektir.

Kuruluşta ve sermaye artırımında nakdi sermaye konulabileceği gibi ayni sermaye taahhüdünde de bulunulabilir.

Taşınmaz mülkiyetinin veya diğer ayni bir hakkın sermaye olarak konulması halinde şirketin bunlar üzerinde tasarruf edebilmesi için tapu siciline tescili gereklidir. Bununla birlikte paradan başka ekonomik bir değer veya bir taşınırın sermaye olarak konulmasının borçlanılması halinde şirket, tüzel kişilik kazandığı andan itibaren bunlar üzerinden malik sıfatı ile doğrudan tasarruf edebilir.

Mülkiyet ve diğer ayni hakların tapu siciline tescili istemi ile diğer sicillere yapılacak tescillerle ilgili bildirimler ticaret sicil müdürlüğü tarafından, ilgili sicile resen ve hemen yapılır. Şirketin tek taraflı istemde bulunabilme hakkı saklıdır.

3 -İÇ KAYNAKLARDAN SERMAYE ARTIRIMI

Yeni TTK'da sermayeye eklenebilecek fonlara ilişkin üç düzenleme yer almaktadır. Aslında iç kaynaklardan sermaye artırımı yeni yasada sadece tek bir madde ile düzenlemiştir. Bunun sebebi Gerekçe'de, iç kaynaklardan sermaye artırımının bedelsiz pay ihracına ilişkin fonlarla ilgili olduğu, fonların vergi hukuku ile sıkı bağlantı içinde bulunduğu, vergiye tabi fonların işlemezliğe mahküm olduğu hatırlatılmakta ve iç kaynaklardan sermaye artırımının VUK m.d 298 mükerrer ve enflasyon muhasebesi sebebiyle de geçici 25.maddede ayrıntılı hükümlere bağlanmış olduğu belirtilmektedir. Bu sebeple 462. maddede bu konudaki esaslar öngörülmüş ve vergi hukuku bünyesinde yer alan ilgili hükümlerin maddi hukuk nitelikleri tanımış, mevzuata ve fonlara bu amaçla göndermede bulunulmuştur.

İlgili düzenlemelere gelince: Birincisi, iç kaynaklardan sermaye artırımıyla ilgilidir. Buna göre, ''...mevzuatın bilançoya konulmasına izin verdiği fonlar sermayeye eklenerek sermaye bu suretle artırılabilir''(TTK m. 462/1).

İkinci düzenleme de, aynı maddenin 3.fıkrasında yer almakta olup, bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verildiği fonların bulunması halinde, bu fonlar sermayeye dönüştürülmeden sermaye taahhüdü yoluyla sermayenin artırılamayacağı öngörülmektedir.

Üçüncü düzenleme ise, yedek akçeler kısma yer almakta ve fonların çözümü ilişkin bulunmaktadır. TTK m. 520/2 hükmüne göre ,''yeniden değerleme(ENFLASYON DÜZELTMESİ OLUMLU FARKLARI) için pasife konulmuş fonlar, sermayeye dönüştürüldükleri ve yeniden değerlendirilen aktifler amorti edildikleri veya devredildikleri takdirde çözülebilirler.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununda yer alan yeniliklerden biri de, iç kaynaklardan sermaye artırımına ilişkin düzenlemedir. Böylece iç kaynaklardan sermaye artırımı da, TTK’da yasal dayanağına kavuşmuş olmaktadır. Başka bir yenilik de Sermayenin artırılan kısmının, iç kaynaklardan karşılayan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olması, onaylanmış yıllık bilanço ve işlem denetçisinin vereceği açık ve yazılı bir beyanla doğrulanmış olmasıdır. Ayrıca, onanmış bilanço altı aydan eski olmamalıdır. Aksi takdirde, yeni bir bilanço çıkarılması ve bunun işlem denetçisi tarafından onaylanmış olması gerekir.

Azınlık pay sahiplerinin korunması açısından diğer bir yenilik de, bilançoda sermayeye eklenmesine mevzuatın izin verdiği fonların bulunması halinde, bu fonlar sermayeye dönüştürülemeden, sermaye taahhüdü yoluyla sermaye artırımına izin verilmeyerek, azınlık pay sahiplerinin kayba uğramasının önlenmiş olmasıdır.

Diğer tüm sermaye artırım türlerinde olduğu gibi, iç kaynaklardan sermaye artırımında da, yönetim kurulunun TTK m. 457/1 hükmü uyarınca beyanda bulunması ve uzman bir denetçi tarafından da TTK 458 maddesi gereğince bir denetleme raporunun verilmesi şarttır.

Şirketler açısından sermaye artırımında kullanılacak başlıca iç kaynaklar şunlardır;

A.Geçen Devreden Aktarılan Karlar da Dahil Bazı Tür Yedek Akçeler;

Esas sermayeye çevrilebilecek yedek akçelerin en önde geleni, genel kurul kararıyla ( TTK m. 523/2/ b2. Cüm.) hükmüne göre ayrılan “isteğe bağlı yedek akçelerdir”.  Eski doktrinde bu yedek akçelere “olağanüstü (fevkalade) yedek akçeler” denilmekteydi. Söz konusu isteğe bağlı yedek akçelerin esas sermayeye eklenmemesi, yani sermaye artırımına tahsis edilmemesi için, bu yedek akçeleri ayıran genel kurul kararında aksine hüküm olmaması gerekir. Ancak, daha sonra alınacak yeni bir genel kurul (GK)  kararıyla sermaye artırımına tahsis edilmesi de mümkündür. Çünkü bunu engelleyen emredici bir hüküm yoktur. Domaniç’e göre, bu durumda genel kurulun iki kararının olması gerekir; birinci Genel Kurul kararı ile evvelce tahsis amacından dönmesi, ikinci kararda ise bu yedek akçelerin sermayeye dönüştürülmesini kabul etmesi lazımdır. Bu düşünce, mantıki olmakla birlikte amaç ve izlenen yol açısından uygun olmadığından yerinde değildir. Her şeyden önce, birinci Genel kurul kararında daha evvelce başka bir amaca tahsis edilmiş olan bu yedeklerin tahsis amacından dönülmesi durumunda, GK gündemine bu yedeklerin sermayeye eklenip eklenmemesine ilişkin bir madde daha önceden konulmuş olası halinde bir Genel Kurul kararı ile bu sorun halledilir ve bunu engelleyen herhangi bir emredici yasal hüküm de yoktur. Amaç ve maksat bakımından ortaklık Genel Kurulun ikinci defa aynı konu hakkında toplantıya çağrılmasının hiçbir yararı ve yasal zorunluluğu da yoktur. Ayrıca yeni TTK m. 462/1 hükmünde, ‘’…genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca tahsis edilmemiş yedek akçeler ‘’ denilmek suretiyle konuya açıklık getirilmiştir. Eğer genel kurul kararıyla belirli amaca tahsis yapılmış olsa da, bu tahsis amacı bir Genel Kurul kararıyla kaldırılarak, sermayeye eklenmesine karar verilebilir.

Önceki yıldan aktarılan karlar: Sermayeye çevrilebilecek başka bir yedek akçe de önceki yıldan aktarılan ve genel kurulun dağıtım kararı dışında bırakılan karlardır. Bu karlar, genel kurul tarafından serbestçe kullanılabilen bir tür olağanüstü yedek akçedir.

B.Esas Sözleşme İle Ayrılan Yedek Akçeler;

Sermaye eklenebilecek bir başka tür yedek akçe de, TTK m. 462/1 hükmüne istinaden esas sözleşmeye dayanılarak ayrılan ‘’yedek akçelerdir’’. Ancak bu tür yedeklerin esas sermayeye çevrilebilmesi için, ya esas sözleşmede bu amacın açıklanmış veya aksine açıklama yapılmamış ve bu yedeklerin kullanılmasının serbest bırakılmış olması gerekir.

C.Gizli Yedek Akçeler;

Gizli yedek akçelerle ilgili açıklamalardan önce, bunların dayanağını teşkil eden normlara bir göz atılmasında yarar vardır. Bu bağlamda öncelikle belirtilmesi gereken husus, 6762 sayılı Yasanın aksine yeni TTK ’da, anonim şirketlerin hesaplarına ilişkin hükümlere yer verilmemiş, bunu ‘’Türkiye Muhasebe Standartlarına’’ bırakılmıştır (m. 88/1). Türkiye Muhasebe Standartları, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları Birliği (IFRS) ile özdeş olacaktır. Bu, kısmen AB’nin 12/07/2002 tarihli Uluslararası Muhasebe Standartlarının Uygulanmasına İlişkin Tüzüğünün gereğidir. Buna göre, şirketlerin yılsonu finansal tabloları Türkiye Muhasebe Standartlarına göre çıkarılır (m. 69/1). Finansal tablolardan şirketin malvarlığı, borçları, yükümlülükleri, öz kaynakları ve faaliyet sonuçları tam olarak anlaşılmalı ve şeffaf, güvenilir olmalıdır. Ayrıca, şirketin durumunun resmini vermelidir; bu resim gerçeği dürüst ve aslına uygun olarak yansıtmalıdır. Ayrıca, özellikle halka açık anonim şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyarınca ‘’gizlenebilecek’’ bir şeylerin olmayacağı, aksine yılsonu finansal tablolarının şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerine uygun olması gerekir.

İkinci olarak gizli yedek akçeleri düzenleyen 6762 sayılı TTK m. 458 hükmü yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı yeni TTK ’ya alınmamıştır. Bu nedenle, artık anonim şirketlerin gizli yedek akçe ayırmaları ve bunların sermayeye eklenerek sermaye artırımı yapılması kanunen söz konusu değildir.

D.Sermayeye Dönüştürülebilecek Yardım Fonları;

İç kaynaklardan sermayeye çevrilebilecek diğer kalem de, TTK m. 522 ve 523/3 hükümlerine istinaden yıllık net kardan ayrılacak ‘’ şirketin yöneticileri, çalışanları ve işçileri için yardım akçeleri’’ ile ‘’diğer yardım amaçlarına hizmet etmek üzere… ‘’tahsislerdir.

TTK m. 522 ve 523/3 hükümleri uyarınca, yardım akçeleri bilanço karından ayrılabilirler. Kardan ayrılma yanında, hisse senetlerinin çıkarılmasında, çıkarma masrafları indirildikten sonra itibari değerinden fazla olarak elde edilen kısım itfalara ve yardım akçelerine harcanabilir kısmı da yardım akçelerinin bir diğer kaynağı teşkil eder.

E.Şirketin Birleşmesi veya Devralmadan Doğan Kazançlar;

TTK m. 137 madde hükümlerine dayalı olarak ortaklığın devredilmesi veya başka bir ortaklıkla birleşmesi nedeniyle aktif ve pasiflerin değerlendirilmesinden doğan kazançların da sermayeye eklenmesi mümkündür.

F.İştirak Hisselerinin veya Taşınmazların Satışından Doğan Kazançların;

5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (KVK) 5.maddesinin 1 numaralı fıkrasının (e) bendinde, taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlara ilişkin istisna düzenlenmiştir. İstisnanın amacı, kurumların bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkan sağlanması ve kurumların mali bünyelerinin güçlendirilmesidir. Anılan hükümde belirtilen şartların sağlanması halinde, kurumların en az 2 tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile yine en az 2 tam yıl süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %50’lik(“7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 5 Aralık 2017 tarihli ve 30261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. yasa ile %75 ten %50 ye düşmüştür.) kısmı kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.

6111 sayılı Kanunun 90. Maddesiyle KVK’nın  m.5/1  e bendine eklenen ve 25.02.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren bir parantez içi bir hüküm eklenmiştir. Buna göre, taşınmazların kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançların tamamı vergiden istisna edilebilecektir. Ayrıca bu taşınmazlar için en az 2 tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı aranmayacaktır.

Öte yandan, 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu geçici 1. maddesinin 5. Fıkra hükmüne göre, diğer kanunlarla 5422 Sayılı Eski Kurumlar Vergisi Kanunu’na yapılmış olan atıflar, ilgili olduğu maddeler itibariyle 5520 Sayılı Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu’na yapılmış sayıldığından bu itibarla, 488 sayılı damga vergisi Kanunu’na ekli 2 sayılı tablo’nun IV nolu başlık 35.fıkrasına göre bu kapsamdaki işlemler nedeniyle düzenlenen kağıtlar damga vergisinden, 6802 Sayılı Gider Vergileri Kanunu 29/v maddesine göre banka ve sigorta muameleleri vergisinden, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu 17/4-r maddesine göre KDV’den istisnadır. Ancak tapu kadastro harcına tabidir.

5520 Sayılı KVK’nın 5.maddesinin 1. Fıkrasının (e) bendinde yapılan düzenlemeden dar mükellef kurunlar da dahil olmak üzere, tüm kurumlar vergisi mükellefleri yararlanabilecektir.

İstisna Uygulamasına Konu Olabilecek Taşınmazlar; KVK m. 5/1 e bendi hükmü içerisinde yer alan ve istisnanın uygulanmasına konu olacak taşınmaz ibaresi; Türk Medeni Kanunu (TMK)’da  ‘’Taşınmaz’’ olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır.

Taşınmaz satış kazancına istisna uygulanabilmesi için, taşınmazın Türk Medeni Kanunu’nun 705.maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olması gerekmektedir.Ancak, uygulamada cins tashihinin kurum adına tapuya tescilinin yapılmasında çeşitli nedenlerle gecikmeler olabilmektedir. Bu gibi durumlarda, taşınmazın işletme aktifinde iki yıl süreyle bulunup bulunmadığının tespitinde işletmede iki yıldan fazla süreyle sahip olunarak fiilen kullanıldığının, yapı inşaatı ruhsatı, vergi dairesi tespiti veya resmi kurum kayıtlarından birisi ile doğrulanması halinde istisna uygulanabilecektir. Ancak organize sanayi bölgeleri tarafından verilen tahsis belgesine istinaden veya çeşitli nedenlerle iki yıldan fazla süreyle fiilen kullanılan ancak tapuda kurum adına henüz tescil edilmemiş bir taşınmazın tahsis belgesine dayanılarak veya zilyetliğin devri suretiyle satılması durumunda istisna uygulanmayacaktır.

Taşınmazlarla birlikte satışa konu olan ve o taşınmazın bütünleyici parçası sayılan şeylerin satışından elde edilen kazançlar da istisna kapsamında değerlendirilebilir.

Üretim vasıtası niteliğindeki makinelerin sökülmesi gerektiği zaman bina tahrip olacak veya zarar görecek ise bu makineler binanın bütünleyici parçası olarak kabul edilecektir. Aynı şekilde, bina ile birlikte bir bütün oluşturan ve birbirinden ayrılmaları halinde istenilen faydayı sağlamayacak durumda olan makineler de binanın bütünleyici parçası kabul edilecektir. Bunlara örnek olarak transformatörler, kazanlar, zemine raptedilen türbinler sayılabilir.

İstisna Uygulamasına Konu Olacak İştirak Hisseleri, Kurucu Senetleri, İntifa Senetleri ve Rüçhan Hakları; İştirak hisseleri kavramı, menkul değerler portföyüne dahil hisse veya hisse senetleri ile ortaklık paylarını ifade etmektedir. Bunlar;

-Anonim şirketlerin ortaklık payları veya hisse senetleri (Sermaye piyasası Kanununa göre kurulan yatırım ortaklıkları hisse senetleri dahil),

-Limited şirketlere ait iştirak payları,

-Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait ortaklık payları,

-İş ortaklıkları ile adi ortaklıklara ait ortaklık payları,

-Kooperatiflere ait ortaklık payları olarak sayılabilir.

Sermaye Piyasası Kurulunun düzenleme ve denetime tabi fonların katılma belgeleri ise iştirak hissesi olarak değerlendirilmemektedir.

Mülga 5422 sayılı KVK’nın uygulamasında, kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar mezkur Kanunun 8.maddesinin (12) numaralı bendine göre kurumlar vergisinden istisna edilmekteydi. 5520 sayılı KVK’da yapılan düzenlemeyle konuya Kanunun lafzında da yer verilmek suretiyle uygulamaya açıklık kazandırılmıştır.

Anonim şirketler ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin sermaye artırımına gitmeleri durumunda, bu şirketlerin hisse senetlerini aktifinde bulunduran kurumlar, bedelli veya bedelsiz olarak yapılan bu sermaye artırımına katılabilecekleri gibi yeni hisse senedi rüçhan hakkı kuponlarını(öncelikli alım hakkı) başkalarına da satabilmektedirler. Söz konusu rüçhan haklarının satışından elde edilen kazançların %50’i istisnadan yararlanabilecektir. Bu konudaki şartlar,(a) iki tam yıl süreyle aktifte bulundurma, (b) satış kazancının %50’lik kısmının fon hesabında tutulması ve (c) fon hesabında tutulan kazançların işletmeden çekilmemesi olmak üzere üç şekildedir.

  1. İki tam yıl süreyle aktifte bulundurulma. İstisna uygulamasına konu olacak taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının en az 2 tam yıl (730 gün) süreyle kurumun aktifinde yer alması ve kurumun bu değerlere bilfiil sahip olması gerekmektedir. Örnek; 29 Temmuz 2011 tarihinde iktisap edilmiş ve aktife alınmış bir taşınmazın, 29 Temmuz 2013 tarihi dahil ve sonrası bir tarihte satılması ve diğer şartların da gerçekleşmesi halinde bu satıştan doğan kazanç kurumlar vergisinden istisna edilecektir.Ancak, 5520 sayılı KVK’nınm. 5/1-e bendinin parantez içi hükmüne göre taşınmazların, kaynak kuruluşlarca kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile bu varlıkların varlık kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma satışında, en az 2 tam yıl süreyle aktifte bulundurma şartı aranmayacaktır.
  2. Satış Kazancının %50 ‘lik Kısmının Fon Hesabında Tutulması.(“7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 5 Aralık 2017 tarihli ve 30261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.'' yasa ile %75 ten %50 ye düşmüştür.) Taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışında kazanç, satış işlemi ile birlikte doğacaktır. Bu nedenle satış, ister peşin ister vadeli olsun istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanacaktır.

Bu değerlerin satışından elde edilecek kazancın istisnadan yararlanan %50’lik kısmının, pasifte ‘’549- Özel Fonlar Hesabı’na’’ alınması ve satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar bu hesapta tutulması gerekmektedir. 549 Hesaba alınan kazanç tutarının sermayeye ilavesi mümkündür. Ancak sermayeye ilave dışında, 5 yıl içinde başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılması ya da kurumun tasfiyesi halinde, istisna uygulanması nedeniyle zamanında tahakkuk etmeyen vergiler vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte ödenir.

  1. Fon Hesabında Tutulan Kazançların İşletmeden Çekilmemesi.

İstisna uygulamasında, satışın yapıldığı yılı izleyen 5.yılın sonuna kadar pasifte 549- Özel Fonlar Hesabı’nda tutulması gereken kazanç kısmının, 5 yıl içinde sermayeye ilave hariç 549- Hesaptan, başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi, bu süre içinde(yani satışın yapıldığı yılı izleyen 5. Yılın sonuna kadar tasfiyeye girilmiş olması) işletmenin tasfiyeye girmesi veya dar mükellef kurumlar tarafından yut dışına transfer edilmesi hallerinde 549- Hesaba alınan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler, VUK’nu uyarınca vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte ödenir.

Ancak, KVK uyarınca gerçekleşecek devir ve tam bölünme hallerinde 549- Hesabın devralan kurumların bilançolarına aynen aktarılması gerekeceğinden, bu işlem işletmeden çekiş olarak değerlendirilmeyecektir.Diğer taraftan, 549- Hesaba alınan kazancın 5 yıl içinde veya 5 yıl geçtikten sonra işletmeden çekilmesi kar dağıtımı sayılacaktır. Dolayısıyla 5 yıl içindeki çekişlerde geçici vergi, kurumlar vergisi, gelir vergisi stopajı, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi söz konusu olurken 5 yıl sonra yapılan çekişlerde ise sadece kar dağıtımına bağlı gelir vergisi stopajı söz konusu olacaktır.

İstisna Kapsamı Dışında Kalan Haller; Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralamasıyla uğraşan kurumların bu amaçla (ticari amaçla)iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır. Söz konusu kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde kayıtlı olması da durumu değiştirmez. Ancak, taşınmaz ticareti veya kiralanması ile uğraşan mükelleflerin kendi faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanır.

Aynı şekilde, menkul kıymet ticareti ile uğraşan mükelleflerin, iştirak amaçlı olmayıp ticari amaçla elde tuttukları iştirak hisselerinin satışından elde edilen kazançlar da elde tutulma süresine bakılmaksızın istisna kapsamı dışında bulunmaktadır.

Öte yandan, menkul kıymet ticareti ile uğraşan mükelleflerin doğrudan veya dolaylı olarak diğer şirketlerin yönetimine ve ortaklık politikalarının belirlenmesine katılmak üzere edindiği ortaklık payları istisna uygulamasına konu olabilecektir.

7-Yeniden değerleme fonun sermayeye ilave edilmesi (Enflasyon düzeltme olumlu farkları);

Belirtmek gerekir ki, yeniden değerleme, 1963 yılında Vergi Usul Kanununda yapılan bir değişiklikle mevzuatımıza girmiş, ancak yasal olarak hayata geçişi ve uygulaması 1983 yılında 2791 Sayılı Kanun ile Vergi Usul Kanunu'nun geçici 11.maddesinin yeniden düzenlemesiyle gerçekleştirilmiştir.

Yeniden değerleme artış fonunun sermayeye eklenerek, sermaye artırımına olanak sağlayan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) mükerrer 298. maddesi, 17.12.2003 tarih ve 5024 sayılı Kanunla değiştirilerek, enflasyon düzeltmesi muhasebesi düzenlemesine geçildi. Ancak,5024 sayılı kanun ile değişen mükerrer 298.madde de yeniden değerleme uygulaması yer almamakla birlikte, mali tablolarını enflasyon düzeltmesine tabi tutulmasına belirli koşulların gerçekleşmesi halinde izin verilmektedir. Şöyle ki, 5024 sayılı Yasa ile değişen ve 1 Ocak 2004'de yürürlüğe giren VUK'nın mükerrer 298 maddesine göre, kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil;(a)  son üç hesap döneminde %100'den fazla olması; (b)  ve içinde bulunulan hesap döneminde %10'dan fazla olması halinde mali tabloların enflasyon düzeltmesine tabi tutarlar. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde sona erer. Dolayısıyla bu iki şartın gerçekleşmemesi durumunda enflasyon düzeltmesi söz konusu olmayacağından, bu anlamda bir değer artış fonu da oluşmaz ve son yıllardaki tek rakamlı enflasyon oranları dikkate alındığında,bu yolla da bir sermaye artışı yapabilme imkanı hemen hemen olanaksız bulunmaktadır.

Yeniden Değerleme ve Diğer (Enflasyon Düzeltmesi) Fonların Sermayeye Eklenmesi Yolu ile Sermaye Artırımında Bedelsiz Paylara Hak Kazanma(2004 yılından itibaren yeniden değerleme ve değer artış fonu enflasyon düzeltmesi ile uygulamadan kalkmıştır.); Sermaye Şirketlerinde yeniden değerleme ve diğer fonların sermayeye eklenmesi yolu ile sermaye artırımında ihraç edilen bedelsiz payların, yeniden değerlemenin esas alınarak yapıldığı tarihteki pay sahiplerine mi yoksa değer artış fonunun sermayeye eklendiği, yani sermaye artırımının ''yeniden değerleme fonundan yapıldığı tarihteki pay sahiplerine mi verileceği konusu doktrinde oldukça tartışma ve çekişmelere neden olmuştu. Ancak TTK'nın yeni düzenlemesinde bu sorun yasal olarak, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşün de kabul ettiği gibi, çözülmüştür. Gerçekten de, TTK m.462/3, hükmüne göre , ''tescil ile o anda mevcut pay sahipleri, mevcut paylarının sermayeye oranına göre bedelsiz payları kendiliğinden iktisap ederler''.Böylece, yeniden değerlemeye ilişkin yasal düzenlemelere TTK'da yer verilmek suretiyle, ortaklıklar hukuku kurumu olma niteliği vurgulanarak, ortaklıklar hukuku yabancı bir takım palyatif çözümlerle bu kurumun ve buna özgün normların düzenleme alanına haksız tecavüzlerine ve adaletsiz durumların yaratılmasına son verilmiştir.

Pay sahiplerinin bedelsiz paylar veya bedelsiz yükselme üzerindeki hakkı, yeni payları edinme (rüçhan) hakkı değildir ve bununla da hiç bir ilgisi yoktur. Bu nedenle, rüçhan hakkının sınırlandırılmasına olanak tanıyan TTK m. 461/2 hükmünün bedelsiz pay hakkına uygulanamaz. Bedelsiz paylar üzerindeki hak kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz; bu haktan vazgeçilemez (m. 462/3, son cüm.) Pay sahiplerinin bedelsiz pay üzerindeki hakları, mal varlığından faydalanma imkanı veren bir servet hakkıdır.

Ayrıca bir hususun açıklanmasında da yarar vardır. Enflasyon düzeltmesine tabi iktisadi kıymet satılır ve bu arada değer artış fonu sermayeye ilave edilmemiş olursa, faaliyet dışı kar sayılacağı için, değer artış fonu vergiye tabi olur. Bu nedenle, iktisadi kıymet satılmadan önce mutlaka enflasyon düzeltmesi değer artış fonunun sermayeye eklenmesi vergi açısından da avantajlıdır.

3 - SONUÇ

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre şirketler nakdi ve ayni sermaye koyarak kurulabilirler. İlerleyen dönemler de sermaye artırımı yolu ile yine nakdi ve ayni sermaye artırımında bulunabilirler. Şirketler sermaye artırımını iç kaynaklardan yapabilecekleri gibi dış kaynak yolu ile de yapabilirler. Ancak yeni Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre özkaynak’ın bir unsuru olan iç kaynaklar sermayeye ilave edilmeden diğer kaynaklardan sermaye artırımının gerçekleştirilemeyeceğidir. İç kaynaklardan sermaye artırımının vergisel yönden olumlu yönler olduğu gibi Mesela Enflasyon düzeltmesine tabi iktisadi kıymet satılır ve bu arada değer artış fonu sermayeye ilave edilmemiş olursa, faaliyet dışı kar sayılacağı için, değer artış fonu vergiye tabi olur. Bu nedenle, iktisadi kıymet satılmadan önce mutlaka enflasyon düzeltmesi değer artış fonunun sermayeye eklenmesi vergi açısından da avantajlıdır. Ancak olumsuz yönlerininde değerlendirmekte fayda vardır.

Kaynakça

-6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

-5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

-193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu

-213 sayılı Vergi Usul Kanunu

- 7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 5 Aralık 2017 tarihli ve 30261 sayılı Resmi Gazete’de

-27.03.2015 tarih ve 6637 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

-2015/7910 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı

-Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No:1)'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 9)

-Kurumlar Vergisi Genel Tebliği (Seri No:1)'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Seri No: 10)

-5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri/43

-Hasan Aykın "Özkaynakla Finansman Teşvikinden Yararlanabilecek Mükellefler", Vergi Sorunları, Sayı:323, Ağustos 2015

-Prof. Dr. Hasan Pulaşlı (2015) Şirketler Hukuku Şerhi, Ankara- Adalet yayınevi

-Soner Altaş (2015)-Türk Ticaret Kanuna Göre Anonim Şirketler Ankara-Seçkin Kitapevi

İBRAHİM APALI

E-posta Girişi
E-Mükellef Girişi