YAKLAŞIM DERGİSİ ŞUBAT-2019-YURT DIŞINDAKİ TAHSİL EDİLEMEYEN TİCARİ ALACAKLAR İÇİN ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

YURT DIŞINDAKİ TAHSİL EDİLEMEYEN TİCARİ ALACAKLAR İÇİN ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRIRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

ÖZÜ

Uluslararası alacak probleminiz olduğunda, farklı dil, kültür ve kanunlarla karşı karşıyasınız demektir. Üstelik borçlunuzun ticari geleneği sizin alışık olduğunuz gelenekten çok farklı olabilir. Bu durum uluslararası alacak tahsilatını daha kompleks hale getirecektir. Uluslararası ticaret ile ilgilenen işletmelerin ve kişilerin gönderdikleri malların karşılığını alamadıkları yani tahsil edemedikleri durumlar söz konusu olabilmektedir. Bundan dolayı Türk hukukunda da uluslararası ticaret konusuna değinilmiş. Türk hukuku sistemi açısından da ihraç edilen mal ve hizmetin karşılığı olan bedelin karşılığının süresi içinde ülkeye getirilmemesi halinde belli yaptırımlar belirlenmiştir. Uluslararası alacaklarda tahsilatın gerçekleşeceği yer borçlunun ikamet ettiği ülkedir. Bununla birlikte sözleşmede alacaklılar ve borçlu bu konuda sözleşmeye madde ekleyerek uyuşmazlık halinde yetkili mahkemeyi kararlaştırabilirler. Türk mahkemeleri yetkili kılınmışsa uluslararası alacak için Türkiye de dava açabileceklerdir. Buna rağmen dava açılması sonucunda alacaklının haklı çıkıp bunun ayrıca borçlunun ülkesinde de uygulanabilmesi gerekmektedir. Yani o ülkede tenfiz ve tanıma işlemi yapılabilir olması gerekmektedir. Böyle bir belirleme yok ise Hukuk Usulü Muhakemeri Kanununa göre borçlunun ikametgahının bulunduğu ülkede dava açılması gerekir. Şüpheli hale gelen alacaklar için karşılık ayrılmasını düzenleyen hükümler, borçlunun yurt içinde veya yurt dışında olması açısından bir farklılık göstermemektedir..

            Anahtar Kelimeler: Sözleşme, Değersiz alacak, Şüpheli alacak, uluslararası alacak, uyuşmazlık, karşılık ayrılması,

  1. GİRİŞ

Dış ticareti ve uluslararası alacak tahsilini kolaylaştırmak amacıyla birçok finansal araç ve ödeme şekli getirilmiştir. Fakat bütün bu yöntem ve araçlara rağmen, bazı durumlarda uluslararası alacak tahsilatı zorlaşabilmektedir. Bu durumlar genel itibariyle akreditif ve benzeri finansman ve ödeme yöntemlerinin kullanılmaması ve düzenlenen belgelerde hata yapılması halleridir. Uluslararası alacak tahsilinin yüksek maliyet getirmesi, eksiklik içeren sözleşmeler, borçlu firmanın hakkında bilgi yetersizliği, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin yabancı ülke hukuk uygulama alanına girmesi ve reklamasyon adı verilen ödenmeyen alacaklar ise uluslararası alacaklardan feragat etmenin en önde gelen nedenleridir. 213 Sayılı Vergi usul kanununda 322’inci maddesinde değersiz alacaklar 323. Maddesinde şüpheli ticari alacaklar 324. Maddesinde de vazgeçilen alacaklar düzenlenmiştir. Buna göre tahsil edilemeyen alacakların vergi matrahından düşürülmesi ve elde edilmeyen kazançtan haksız yere vergilendirilmemesi sağlanmaktadır. Ancak Bu gelirler için karşılık ayrılması ve gider yazılması için kanun koyucu belli şartlar getirmiştir.

  1. DEĞERSİZ ALACAKLAR

213 Sayılı Vergi usul kanunun 322’ inci maddesine göre; Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaklardır.

 Değersiz alacaklar bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybedeler ve mukayyet değerleriyle zarar geçirilerek yok edilirler.

Görüldüğü gibi alacakların değersiz alacak olarak gider yazılabilmesi için 213 Sayılı vergi usul kanunun 284. Sıra numaralı tebliğine göre, alacağın Ticari Veya Zirai kazancın elde edilmesi ilgili olması kazai bir hükme veya kanaat verici bir belgeye dayandırılması gerekmekte ve değersiz alacak olarak doğrudan gider yazılabilmesi için alacağın ilğili yılın kayıtlarına bir gelir unsuru olarak girmiş, bir başka ifade ile hasılat kaydedilmiş olması gerekmektedir.

  1. ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR

Şüpheli alacaklar VUK nun 323 maddesinde düzenlenmiş olup bu madde hükmüne göre;

Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak üzere;

  1. Dava ve icra safhasında bulunan alacaklar,
  2.  Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

 Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesaplarına intikal ettirilir; denilmektedir. Buna göre bir alacağın şüpheli ticari alacak sayılabilmesi için gerekli şartları şu şekilde belirtebiliriz,

  1. Alacak ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ile ilgili olmalıdır.
  2. Mükellef bilanço esasına göre defter tutmalıdır.
  3. Alacak teminatsız olmalıdır.
  4. Alacağın tahsili şüpheli hale gelmelidir.
  5. Alacak dava ve icra safhasında olmalıdır.
  6. Alacağın tahsili için yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olmalı ve dava veya icra takibine değmeyecek derecede küçük olmalıdır.
  7. Karşılık alacağın imkansız olduğu dönemde ayrılmalıdır.

  1. ULUSLARARASI ALACAKLARIN TAHSİLİ İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER;

Uluslararası alacak tahsilinin daha yüksek ihtimalle başarıyla gerçekleştirilmesi için özellikle dikkat  edilmesi gereken bazı hususlar vardır;

  1. Taraflarca imzalanmış yazılı bir sözleşme bulunmalıdır.
  2.  Taraflarca imzalanmış sözleşmede ödeme gününe dair kesin bir tarih bulunmalıdır.
  3.  Taraflarca imzalanmış sözleşmeye uyulmaması durumunda tazminat ve temerrüt halinde faiz öngörülmelidir. Bu öngörülmese dahi normal belirlenen alacağın tahsili sağlanabilir.
  4. Uyuşmazlık halinde yetkili mahkeme tespit edilmeli ve sözleşmede belirtilmelidir.
  5. Uyuşmazlık halinde başvurulacak hukuki yol tespit edilmeli ve taraflarca imzalanmış sözleşmede belirtilmelidir.

5 - YURTDIŞI ALACAKLARDA DAVA AÇMA PROSEDÜRLERİ VEYA İCRA TAKİBİ NASIL YAPILMALIDIR?

Bu sorunun cevabını vergi idaresi borçlunun bulunduğu ülkelere göre değiştirmektedir. Çünkü dış ticaretin devlet kontrolünde olduğu, kambiyo kısıtlamalarının bulunduğu ülkeler açısından alacağın şüpheli hale gelmesi münferit borçlunun ödeme kabiliyetinden ziyade devletin dış borçları ödeme kabiliyetine bağlıdır. Bu tür ülkelerin içinde bulundukları döviz dar boğazları nedeniyle özel hukuk gerçek ya da tüzel kişilerinin borçlarının ödenmesi de tehlikeye girmektedir. Vergi idaresi geçmişte İran, Irak, Cezayir ve Türk Cumhuriyetleri için bu şekilde görüş vermiştir.

Parası konvertibil olmayan veya az gelişmiş ülkelerden olan alacaklarda, vergi idaresi ile ilgili ülkenin borç ödeme kabiliyetini Dış ticaret müsteşarlığı vasıtasıyla araştırmakta ve ödeme güçlüğü çeken ülkeler için karşılık ayrılmasını uygun bulmaktadır. Bu tür ülkeler için ayrıca dava açılıp açılmadığına veya icra takibine gidilip gidilmediğine bakılmamaktadır. Ancak ilgili ülkenin borç ödeme güçlüğü içinde olmakla birlikte ödemenin taksitlendirilmesi veya vadenin uzatılması halinde karşılık ayrılması uygun bulunmamaktadır.

Vergi idaresi, Türkmenistan’da kurduğu bir otomatik telefon santrali bedelinin, bu ülkedeki karar ve uygulama mekanizmalarının çok yavaş çalışıyor olması ve ödemelere ilişkin işlemlerin zamanında tamamlanamaması nedeniyle, tahsil edilemediği gerekçesiyle söz konusu alacağı için karşılık ayırıp ayıramayacağını soran bir mükellefe, alacağın dava veya icra safhasında bulunmaması nedeniyle karşılık ayrılmasının mümkün olmadığı şeklinde cevap vermiştir.

Dış ticareti tamamen serbest olan veya kambiyo kısıtlamaları bulunmayan ülkeler için şüpheli alacak uygulaması ise yurt içindeki alacaklardan farklılık göstermemektedir. Özellikle ABD ile gelişmiş Avrupa ülkelerinden olan alacaklar bu niteliktedir. Borçlusu bu ülkelerde olan alacaklar için ilgili ülkede alacak için dava açılmış veya icra takibine başlanmış olması gerekir. Bazen dava Türkiye’de açılarak, Adalet Bakanlığı aracılığıyla ilgili ülke yargı organlarına intikal ettirilmektedir. Bu durumda da açılan davanın ilgili ülkeye intikalinin veya borçlunun ıttılaına girdiğinin tevsiki gerekir.

Yurt dışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşan kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabidir. Bir başka ifade ile asıl alacak şüpheli hale gelmişse daha sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları da şüpheli hale gelmiş sayılır ve karşılık ayrılır.

Gelir idaresi başkanlığının 16/02/2009 tarih ve B.071.GİB.0.02.29/2978-323-243 sayılı yazısında “ABD’ de faaliyette bulunan firmasına ihraç ettiği mermer ve travertenlerden dolayı  48.110,40 dolar alacaklı olduğunu, anılan firmanın iflas etmesi nedeniyle adı geçen ülkenin eyaletinde bulunan isimli tasfiye şirketinin denetimine girdiği, söz konusu eyalette 50 yıldır uygulanan iflas davası açılmasına bir alternatif olan “Genel Devir” müessesesinin uygulandığı tasfiye şirketiyle yapılan yazışmalar sonucunda iflas eden firmadan olan alacağının tahsil imkanı kalmadığı ve anılan eyalet yasalarına göre ayrıca bir dava açma veya icrai takibat yapma imkanının olmadığından bahisle bahsi geçen firmadan olan alacağı için karşılık ayırıp ayıramayacağını ya da alacağının değersiz hale gelip gelmediğini soran mükellefe; ‘’Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için, ticari iş yapılan firmanın mükim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekir. Yurt dışından alacaklar dönem sonunda değerlenmesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacağın şüpheli hale geldikten sonra tahsil edilemeyen döviz cinsinden yurt dışı alacaklar için vergi usul kanununun 323’üncü maddesinde belirtilen şartların yerine getirilmesi halinde bu alacaklar için karşılık ayrılması mümkündür.

Dilekçenizden anlaşıldığı kadarıyla yurt dışından olan alacaklarınız için 31.12.2008 tarihi itibarıyla karşılık ayırmanız mümkün bulunmamaktadır.’’ şeklinde cevap vermiştir.

Yukarıda belirtilen özelgelerden; dış ticareti libaralleşmemiş, parası konvertibil olmayan veya az gelişmiş ülkelerden olan alacaklarda, alacağın varlığıyla borçlunun borcunu ödeme imkanının bulunup bulunmadığından genellikle ülkemizde dış ticareti düzenleyen kurumların bilgisinin bulunması nedeniyle bu şekildeki alacakların dava ve icra safhasında olup olmadığını ayrıca tespite gerek görülmediği anlaşılmaktadır. Ancak ilgili ülkede hukuki takibi mümkün olan alacaklarda, alacağın şüpheli hale geldiğinin ispatına ilişkin hukuki prosedürün uygulandığı borçlu olan kişinin ülkesinde de takibin başlamış olması gerekmektedir. Türkiye de davanın açılmış olması yeterli değildir.

Uluslararası uyuşmazlıklarda; İlk zamanlar 2675 sayılı milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkında kanunu’nun 27. Maddesinde, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer itibarıyla yetki kuralları tayin edeceği hükmüne yer verilmiştir. 2004 sayılı icra ve iflas kanunu’nun 50. maddesinin para veya teminat borcu için takip hususunda 1086 sayılı hukuk usulü muhakemeleri kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunacağı, şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesinin de takibe yetkili olduğu hükmü yer almıştır.1086 sayılı hukuk usulü muhakemeleri kanunu’nun 9. Maddesinin birinci fıkrasında, her davanın kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk kanunu medenisi gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görüleceği, aynı kanunu’nun 10. Maddesinde, davanın mukavelenin icra olunacağı veyahut davalı veya vekili dava zamanında orada bulunmak şartıyla akdin vuku bulduğu mahal mahkemesinde de bakılabileceği, aynı kanunun 16. Maddesinde de, Türkiye dahilinde malüm ikametgahı olmayanlar aleyhindeki mal davalarının Türkiye’de sakin oldukları mahal mahkemesinde ve Türkiye’de malüm meskeni yoksa emvalinin veya münazaalı şeyin veya teminatı varsa o teminatın bulunduğu mahal mahkemesinde bakılacağı öngörülmüştür. Borçlar kanunu’nun 73’üncü maddesinde borcun ifa edilmesi lazım gelen yer, iki tarafın sarih veya zımni arzusuna göre tayin edileceği, hilafına bir şart mevcut olmadığı surette borç bir miktar paradan ibaret ise tediye alacaklının verme zamanında mukim bulunduğu yerde vuku bulacağı belirtilmiştir.

Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, 2675 sayılı milletlerarası özel hukuk ve usul hukuku hakkında kanunu’nun 27. Maddesi milletler arası yetki konusunda iç hukuka atıf yapmakta, icra ve iflas kanunu’nun 50. Maddesi de yetki konusunda hukuk usulü muhakemeleri kanununa yollama yapmaktadır. Bu itibarla, yabancı unsurlu para borçlarının icra takibinde 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri kanunu’nun 9. maddesine göre borçlu ikametgahı, 10. Maddesine göre akdin vukuu bulduğu yer ve 16. Maddesine göre borçlunun mal varlığının bulunduğu yer icra daireleri yetkilidir.

  1. SONUÇ

20.yüzyılla birlikte ortaya çıkan küreselleşme kavramı ile uluslararası şirketler önemli hale gelmeye başlamıştır. Uluslararası şirketlerin ekonomide daha fazla yer almaya başlaması ile de özellikle uluslararası alacak tahsili konusu önem kazanmaktadır. Uluslararası alacak, borçlunun ve alacaklının farklı ülkelerde olması ile oluşan bir alacak türüdür. Uluslararası alacak tahsili, uluslararası ticaret ile uğraşanların gönderdiği malın karşılığını alamadığı durumlarda ortaya çıkmaktadır. Yurt dışı alacaklarımızda sıkıntı yaşamamak için; Taraflarca imzalanmış yazılı bir sözleşme bulunmalı, sözleşmede ödeme gününe dair kesin bir tarih bulunmalı, sözleşmeye uyulmaması durumunda tazminat ve temerrüt halinde faiz öngörülmeli, uyuşmazlık halinde yetkili mahkeme tespit edilmeli ve sözleşmede belirtilmeli, uyuşmazlık halinde başvurulacak hukuki yol tespit edilmeli ve taraflarca imzalanmış sözleşmede belirtilmelidir. Normal şartlarda davanın görüleceği ülke;1086 sayılı hukuk usulü muhakemeleri kanunu’nun 9. Maddesinin birinci fıkrasında, her davanın kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk kanunu medenisi gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde görüleceği, aynı kanunu’nun 10. Maddesinde, davanın mukavelenin icra olunacağı veyahut davalı veya vekili dava zamanında orada bulunmak şartıyla akdin vuku bulduğu mahal mahkemesinde de bakılabileceği, aynı kanunun 16. Maddesinde de, Türkiye dahilinde malüm ikametgahı olmayanlar aleyhindeki mal davalarının Türkiye’de sakin oldukları mahal mahkemesinde ve Türkiye’de malüm meskeni yoksa emvalinin veya münazaalı şeyin veya teminatı varsa o teminatın bulunduğu mahal mahkemesinde bakılacağı öngörülmüştür. Ancak sözleşmede özel hükümler bulunması halinde alacaklının ikametgahının bulunduğu ülkedeki mahkemelerde de dava açılabilmektedir. Bu şekilde açılmış olan davalarda alacak için şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılabilmesi için; gelir idaresinin görüşü; bedeli tahsil edilemeyen yurt dışındaki alacak için ancak yurt dışındaki firmanın mukimi olduğu ülkenin mahkemesinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması ve Türkiye de açılan davaya ilişkin ilgili ülkenin mahkemelerinde de davanın açılmış veya adli makamlarca iletilmiş ve işleme başlanmış olması halinde şüpheli alacak karşılığın ayrılmasının mümkün olacağını belirtmektedir. Oysa borçlusu yurt dışında olan alacakların takibi de tahsili de farklılık göstermekte ve ülkeler açısından uluslararası sözleşmelere ve paralarının konvertebil olmasına göre değişiklik göstermektedir.

KAYNAKÇA

-213-Sayılı Vergi Usul Kanunu;

-284 Sıra Numaralı Vergi Usul Tebliği;

-1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu,

-Vergi Ve Muhasebe Uygulamaları- Vergi Baş Müfettişi Mehmet Emin Akyol-YMM Muzaffer Küçük- Yaklaşım Yayıncılık- 2016

-Vergi Dünyası Aralık 2017 Dönem sonu değerleme işlemleri-Maliye Hesap Uzmanları Derneği -2017,

-Dr Mehmet Ali ÖZYER- Açıklama Ve Örneklerle Vergi Usul Kanunu Uygulaması- Maliye Hesap Uzmanları Derneği- 2015,

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir İbrahim APALI

E-posta Girişi
E-Mükellef Girişi